Bilecik’de Sahih Bilginin Dijital çağla Imtihanı: Bilgi...

Bilecik'de Sahih Bilginin Dijital çağla Imtihanı: Bilgi Kirliliği

sahih bilginin dijital çağla imtihanı: bilgi kirliliği

06 Ağustos 2020 - 10:35

SAHİH BİLGİNİN DİJİTAL ÇAĞLA İMTİHANI: BİLGİ KİRLİLİĞİ

      İnsan fıtratı gereği bilgi edinme, öğrenme kabiliyet ve arzusuna sahip bir varlıktır. İnsanın öğrenme süreci hayatın doğal akışı içinde aile, okul ve çevre gibi ortamlarda; ihtiyaç, istek ve beklentiler doğrultusunda cereyan eden bir düzlemde gerçekleşir. İnsan görme, duyma ve tecrübeyle öğrenebildiği gibi alanında uzman ve güvenilir kişilerin yönlendirme, destek, yönetim ve gözetimiyle de öğrenebilir. En nihayetinde insan bu ve benzeri kaynaklardan edindiği bilgi ve kanaatlerine dayanarak aldığı kararlarla hayatına yön verir.

     İslam’a göre bilginin nihai kaynağı Allah’tır. Çünkü ‘Allâmu’l-ğuyûb’ ve mutlak Alîm olan sadece O’dur. (Maide, 5/109.) İnsana bilmediğini, (Alak, 96/4.) insanlığın atası Hz. Âdem’e eşyanın isimlerini O öğretmiştir. (Bakara, 2/131.) İslam düşüncesinde akıl, haber-i sadık ve duyu organları “doğru bilgi” elde etmenin temel araçları olarak kabul edilmiştir.

   Kur’an ve sünnete göre hangi yöntem ve araçlarla elde edilirse edilsin bilginin ve sahibinin ahlaki zeminden kopmaması gerekir. Bilgi, hedef, yöntem, araç ve konuları bakımından ön yargılardan arınmış zihnî bir çevre ve ahlaki bir çerçeve içinde kalmalıdır. Ahlak esaslarına bağlı bilgi; ilim, irfan ve hikmete dönüşerek hayata en hakiki anlam ve amaçlarını kazandırır.

   İslam bilgi ahlakı bakımından insanların özel hayatı, araştırma ve bilginin değil mahremiyet ve ahlakın konusudur. Aynı şekilde dedikodu, suizan, söz taşımak ve tecessüs ile (Hucurat, 49/12.) bilgi edinme ve yayma yolu, ahlaka ilişkin problemlerdir. Müslümanların bu ve benzeri ahlaki zaaflardan özenle uzak durması gerekir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) kişinin bir şekilde muttali olduğu her şeyi yaymasını hoş görmemesi (Müslim, Mukaddime, 5.) bu konudaki en önemli ilkelerdendir.

   Bilgi edinme, öğrenme süreç ve teknolojilerinin doğal ve klasik araçları içinde sayılabilecek harf, kelime, kalem, satır, kitap gibi unsurlar en derin/geniş anlamda saygındır. Aynı şekilde öğrenme ve bilgi bizatihi değerli ve hürmete layıktır. Bilmek ve bilmemek karanlık ve aydınlık kadar farklıdır. (Fatır, 35/19-22; Zümer, 39/9.) Bilmeyenlerin ehline sorması; bilginlerin ise her bilenin üstünde bir bilen olduğunu (Yusuf, 12/76.) unutmaması, bilginin kibre ve yüke dönüştürülmemesi (Cuma, 62/5.) veri, haber ve bilgileri edinmenin ve analiz etmenin asgari kurallarındandır.

   “Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme…” (İsra, 17/36.) buyuran Yüce Allah; insanın ilgi, bilgi, görev, yetki ve sorumluluğu dışında kalan; bireysel yahut kamusal yarar sağlamayan konuların ardına düşülmesini, araştırılıp soruşturulmasını ve doğal olarak bu şekilde elde edilen bilgilerin yayılmasını yasaklamıştır. (Maide, 5/101.) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) fayda vermeyen bilgiden Allah’a sığınması (Tirmizi, Daavat, 68; Nesâî, İstiaze, 27; Ebu Davud, Salat, 367; İbn Mâce, Fedâilu’l Kur’an, 18.) aynı eksendeki bir başka önemli ölçüdür. Müslümanların doğruluğunu teyit ederek sahip oldukları bilgi, verdikleri haber ve sergiledikleri davranışlar birbiriyle akli ve ahlaki olarak tutarlı, uyumlu ve eşgüdümlü olmak durumundadır. İslam’ın doğruluk ilkesi bilgi, haber ve davranış arasındaki uyum ve bütünlüğün ahlaki sonuç ve göstergelerindendir.

    Ayrıca doğruların güzellikle ifade edilmesi; muktezayı hâle uygun, iyiyi kötüden ayırıcı, açık, anlaşılır, sadra şifa ve münasip bir üsluba sahip olması bu çerçevede çok özel bir ehemmiyet taşımaktadır.

   Ancak günümüzün teknolojik enformasyon imkân ve araçları çok daha farklı, yeni ve kompleks bir öğrenme, bilgilenme ve haberleşme süreci inşa etmiştir. Bir çeşit endüstri konusu hâline gelen bilgi, haber ve veriler daha önce benzeri yaşanmamış bir yoğunluk, yaygınlık, akışkanlık ve hızla serbest dolaşıma girmiştir. Artık bireylerin çok küçük yaşlardan itibaren en mahrem konulardan en ayrıntılı teknik hususlara varıncaya kadar her alanda danışacağı, bilgi alacağı sanal bir zemin bulunmaktadır. Bu dijital öğrenme zemini, yapısı gereği kimsenin utanmasına, tekrar sormasına, izlemesine veya dinlemesine engel olmamaktadır. Dahası insanlar eş zamanlı bir biçimde dilediği verileri yeni bir bilgi kaynağı olarak bahse konu sanal mecralara ekleyebilmektedir. Yani aynı kullanıcı aynı anda hem öğrenci/alıcı hem de öğretici/kaynak olabilmektedir. Bunun için kullanabileceği bir ya da birkaç akıllı aygıt yeterlidir.

   Sosyal bilimciler, muhtemelen bu karmaşık yapısı sebebiyle içinde bulunduğumuz çağı tanımlama konusunda zorluk çekmektedir. Bilgi, bilim, teknoloji, gösteri, gözetim, ağ, bilişim toplumu/çağı gibi farklı nitelendirmelerde bulunmaları bu zorluğa işaret kabul edilebilir. Zikredilen farklı tanımlamaların ortak noktası; bir yönüyle de olsa verilerin hızlı ve kolay erişimine, bireyi ve toplumu farklı açılardan etkileyebildiğine, gözetleyebildiğine hatta yönlendirebildiğine yapılan vurgudur.

   Her türlü eleştirilere rağmen günümüz dünyasının dijital mecraları çekici, kolay erişilebilir ve hızlı oluşuyla en yaygın bilgi kaynağı hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu durum veri ve bilgilerin serbest dolaşımı, bilgiye erişimde fırsat eşitliği ve çeşitliliği sağlayabilmesi gibi hususlar açısından olumlu görülebilir. Ancak bahse konu mecralardaki yerel ve küresel ölçekli dijital güç odaklarının her çeşit manipülasyon ve dezenformasyonla sanal bilgi ortamlarını kirletilebildiği asla unutulmamalıdır. Dahası hayatın ve ticaretin kolaylaştırılması gibi gerekçelerle desteklenen dijitalleşme süreci; tanıtımın reklama, reklamın teşhirciliğe evrilebildiği oldukça hassas ve bir o kadar da yanıltıcı hatta yönlendirici müphem ve muğlak bir zemin hâline gelebilmektedir.

   Dijital mecralarda kendine kolaylıkla alan açabilen her seviyedeki algı operasyonlarına karşı birey, aile ve toplum düzeyinde bilinç seviyesinin yükseltilmesi zorunlu hâle gelmiştir. Bu zorunluluk asayiş birimlerini ilgilendiren organize suçlara ilişkin haberlerden Covid-19 salgını gibi olaylara dair verilere kadar hemen her alanda geçerliliğini korumaktadır. Nitekim Dünya Sağlık Örgütünün Covid-19 salgınıyla beraber; salgına ilişkin veri, haber ve bilgilerin özellikle sosyal medya ağlarında doğru ve sağlıklı bir şekilde yer almasını (infodemi) sağlayabilmek için ilgili taraflarla antlaşmalar yapması bu alanda atılmış önemli ve olumlu bir adımdır. (https://www.setav.org/bilgi-kirliligi-konusunda-kuresel-mucadele/)

   İnternet ağları erişebildiği her yeri ve her şeyi doğal olarak insanları, hem özne hem de nesne olarak küresel birer açık veri haline getirmiştir. Bu durum Google’un kurucu üst yöneticilerinden Eric Schmidt’e atfedilen: “İnternet insanoğlunun anlamadan inşa ettiği ilk şey, şimdiye kadar yaşanmış en büyük anarşi denemesidir.” sözünü haklı çıkarmaktadır. Zira bu kadar büyük bir veri ağının nelere sebep olabileceği sorusu hâlâ gizemini korumaktayken bu büyük dataya eklemlenme ve katılım her geçen gün artmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de internet kullanımına ilişkin istatistikler bu artış, yaygınlık ve büyümeyi doğrulamaktadır.

We are social ve Hootsuit tarafından hazırlanan sosyal medya istatistiklerine göre; dünya genelinde 5 milyarı aşkın cep telefonu, 4,5 milyar internet ve 3,8 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunmaktadır. (https://wearesocial.com/global-digital-report-2019) TÜİK verilerine göre 2019 Eylül itibarıyla Türkiye’de yaklaşık 83 milyon kayıtlı cep telefonu ve 77 milyondan fazla internet abonesi bulunmaktadır. (Tüik hane halkı bilişim istatistiği.) Ülkemizdeki aktif internet kullanıcıları toplam nüfusun yüzde 72’sine, sosyal medya kullanıcıları yüzde 63’üne ve mobil sosyal medya kullanıcıları da yüzde 53’üne denk gelmektedir. Öte yandan ülkemizdeki internet kullanıcıları bir önceki yıla göre 5 milyon artmış ve iki milyon yeni üye sosyal medya mecralarına katılmıştır. (https://wearesocial.com/global-digital-report-2019) İşaret edilen araştırmalar ve benzerleri insanların günde ortalama 5-7 saatini internette geçirdiğini ifade etmektedirler. Görüldüğü gibi bilişim teknolojilerine ilişkin ulusal ve uluslararası istatistikler ana parametreler bakımından birbirini desteklemektedir. Bu istatistikler tüm alt çeşitleriyle birlikte internet ağlarının her geçen gün daha çok yayılan bir platform olduğunu ve bu dijitalleşme eğilimine direnmenin neredeyse imkânsız olduğunu ortaya koymaktadır.

   Dijital dünyanın doğası, her bir kullanıcıya eşzamanlı olarak; kaynak, yorumlayıcı, reklamcı, pazarlamacı, hedef ve pazar olabilme imkân ve ortamı hazırlamaktadır. Yani insanlar sanal âlemde hem av hem avcı durumunda kalabilmektedir. Örneğin bir kişi sokakta gördüğü olağanüstü bir durumu kayıt altına alarak ilgililere iletebilecekken sosyal medyada paylaşarak takipçi sayısını ve hesabına olan ilgiyi artırmayı tercih edebilmektedir. Bir başkası kendine ait dijital ortamda ilgi toplayacağını düşündüğü herhangi bir konuda en marjinal içerikleri en doğru bilgiymiş gibi insanlığın yararına (!) sunabilmektedir.

   Farklı olanın ilgi çekeceği müsellemdir. Ama farklı olan her veri, mesaj ve bilginin doğru olamayacağı aşikârdır. Hangi içeriklerin hakikate uygun olduğu kullanıcıların sağduyusu ve kamu otoritelerinin takip, güç, dikkat ve hızına kalmış durumdadır. Ancak milyarlarca kaynağın takip ve denetim sürecinden geçmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Bu durum bireysel, ailevi, toplumsal hatta küresel düzeyde bir hassasiyet gerektirmektedir.

   Sonuçta olanca yoğunluğuna ve yoruculuğuna rağmen dijital mecralara bigâne kalmak mümkün değildir. Bu ortamlardan akan verilerin sıhhati ve sunum tarzı kendine özgü bir okuryazarlık gerekmektedir. Çünkü sanal mecralardan gelen veriler, yalan, yanlış, eksik ve çarpıtılmış olabilir. Üstelik bazı durumlarda gerçek olsa bile kötü örnek olabilecek haberlerin yayılmasına, sıradanlaşmasına engel olmak toplumsal açıdan daha doğru ve yararlı olacaktır. Hâl böyle olunca bu sanal ve tartışmalı dataların akıl ve sağduyu süzgecinden geçmesini sağlayacak bir mekanizmayı harekete geçirmek gerekmektedir. Bu mekanizma insanlık vicdanı, ortak akıl ve ahlak olsa gerektir.

    Hasılı dijital mecralardan edindiğimiz her çeşit bilgiyi hem çağdaş bilişim teknolojilerinin imkânları hem de sahici, gerçek, yetkili, görevli ve sorumlu kişi, kurum ve kaynaklardan doğrulatmadan kabul etmemeli ve asla yaymamalıyız. Bilgiyi tamamlayan ahlak, hukuk, etik, ve estetik gibi değerleri dijitalleşmenin hızına ve cazibesine feda etmemeliyiz. Böylesi bir dijital okuryazarlık bireysel ve toplumsal zorunluluğun ötesinde dinî bir vecibedir. Aksi takdirde hikmet ve marifetle süslememiz gereken bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızı; emoji ve görsellerle tasarlanarak çekici hâle getirilmiş sanal hurafelerin dezenformasyon ve manipülasyonlarına kurban etmiş oluruz.

                                        KAYNAK: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

                                       Hazırlayan : Erhan YILMAZ / İL VAİZİ

 

 


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Antalya'da şevval Umrecileri, Dualarla Kutsal Topraklara Uğurlandı.
Antalya'da şevval Umrecileri, Dualarla Kutsal Topraklara...
Karabük'te Gençlik Hizmetleri Eğitim Seminerleri Düzenlendi
Karabük'te Gençlik Hizmetleri Eğitim Seminerleri Düzenlendi