Mesele sadece İhsan Şenocağın meselesi mi?


Tarihselci Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK'ün Kur'an lafzen Allah'a ait değil, Kur'an'da dilbilgisi hataları var ve Kur'an kıssaları kurgusal iddiaları üzerine İlahiyatçı Dr. İhsan ŞENOCAK ilmi bir reddiye yapmış bunun üzerine çıkan tartışmalar neticesinde Din İşleri Yüksek Kurulu bir açıklama yayınlayarak Mustafa ÖZTÜRK'e isim vermeden görüşlerine reddiye yapmıştı. Bu reddiyenin ardından Mustafa ÖZTÜRK "hür düşünce" imkanı kalmadığını iddia ederek yurtdışında çalışmalarına devam etmek istediğini belirtmişti. ÖZTÜRK'ün bu açıklaması üzerine Akademisyen ve yazarlarımızdan bir çoğu "ÖZTÜRK'ün görüşlerine katılmasak da "hür düşünce" namına görüşlerini serbestçe ifade edebilmeli" tarzında açıklamalar, sanki kopyala-yapıştır şeklinde birbirine çok benzeyen beyanatlar yayınlandı. İddiaları şuydu: ŞENOCAK'ı kasdederek kendi dini anlayışına uymuyor diye ÖZTÜRK'e sırf Kur'an ile ilgili farklı düşüncesinden dolayı reddiye yapmak ki bu reddiye Kur'an'a iman merkezli olduğundan Tekfirci ve dışlayıcı doğal olarak da Resmi kanallara çağrı yapması -ki Dr. ŞENOCAK, Diyanet İşleri Başkanı'na çağrıda bulunmuştu- bir linç olarak algılandı. Bu sözde linç algısı Akademisyen ve yazarlarımızı "ÖZTÜRK'ün görüşlerine katılmasak da ..." beyanatına sevketti. Bu tartışma sürerken ÖZTÜRK, sosyal medya üzerinden bir doktora öğrencisinin kendisini "katli vacip" şeklinde ölümle tehdit ettiğini iddia ederek meseleyi farklı bir boyuta taşıdı. Bakalım bundan sonra bu tartışma nasıl devam edecek? 

Kısaca tartışmanın sürecini siz okuyucularımla paylaştığım bu süreci, Dr. İhsan ŞENOCAK "Kur'an Müdafası" olarak deklare ediyor karşı taraf ise "düşünce özgürlüğü" üzerinden bir akademisyenin Kur'an'ın özü üzerinde de "düşünce" geliştirebileceği, bunun "iman meselesi" yapılmaması gerektiği noktasından hareket ediyor. Tartışmada bir kaç istisnayı saymazsak Dr. ŞENOCAK ve temsil ettiği iddia edilen İsmailağa Cemaati bir taraf, Akademik çevre ve bu alanda temayüz etmiş isimler ÖZTÜRK tarafında. Her ne kadar "ÖZTÜRK'ün görüşünü paylaşmasak da ..." deseler meseleye Dr. ŞENOCAK tarafından bakılınca ÖZTÜRK'le aynı taraftalar.

Mesele gerçekten iman meselesi mi? Prof. Dr. ÖZTÜRK açıklamalarından vazgeçmişe ya da yanlış anlaşıldım gibi bir tashihe girişmediğine göre Kur'an lafzen Allah'a ait değildir, Kur'an'da dilbilgisi hataları var ve kur'an kıssaları kurgusaldır iddiaları öyle yenilir yutulur cinsten iddialar değil. Sonuçta bu iddialar Ku'an'ın kendisini hedef alan iddialar. Zaten meseleye Din İşleri Yüksek Kurulu da bu zaviyeden bakarak açıklamasını yapmış. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ da "Kur'an Sünnet bütünlüğü olmayan açıklamaların dikkate alınmamasını" istiyerek o da bu konudaki tavrını ortaya koymuş oldu. Bu açıklamayla ÖZTÜRK'ün iddialarının dinde yerinin olmadığını dolayısıyla dinen bir anlam ifade etmediğini belirtmiş oldu muhterem Diyanet İşleri Başkanı. Kur'an hakkındaki bu iddialar aslında yeni değil dikkatle ele alındığında Tefsir tarihinde şaz (kabul edilmemiş aykırı görüş) görüş olarak yer almış ve taraftarı olmayan bireysel fikirler olarak karşımıza çıkmaktadır. Belki BATINİ fırkaya genel olarak isnad edeceğimiz bu düşüncenin İslam alemi içinde yerinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz çünkü Kur'an hakkında "şeksiz şüphesiz" onun Allah'ın kelamı olduğu tarihten beri kabul edilmiş bir iman esasıdır. Hem de bu konuda bütün İslam Mezhepleri ittifak halindedir. Ehli Sünnet, Şia ve Mutezile bu konuda şüphe dahi etmemiştir.

Bu konuda bu kadar büyük ittifak varken, ÖZTÜRK'ün iddiaları taraftar bulmasa bile maalesef "düşünce özgürlüğü" şeklinde değerlendirmeye tabi tutularak bir yumuşak geçişle geçiştirilmek istenmesi kamuoyu vicdanını yaralamıştır. Arapların aksine Kur'an'ı yere koymayı bile edep dışı gören milletimiz bu tartışma ile rahatsız edilmiş Dr. ŞENOCAK da bu rahatsızlıktan dolayı ÖZTÜRK'ün iddialarına cevap verdiğini açıklamıştır. Yine Din İşleri Yüksek kurulu da "Kur’an’ın bu apaçık beyanları da gösteriyor ki, Kur’an-ı Kerim hem lafzıyla hem de manasıyla Yüce Allah’ın katındandır ve her şeyiyle O’na aittir. Anlatılan kıssalar da gerçekten yaşanmış olaylara aittir ve gayb haberleri olarak vahyedilmiştir. Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim, lafız ve manasıyla Allah’ın kelamıdır. Allah’ın koruması ile tek harfi bile değişmeden günümüze kadar gelmiştir ve kıyamete kadar da baki kalacaktır. Nitekim geçmişten günümüze dünyanın her tarafındaki Mushafların hiçbirinde herhangi bir farklılığın olmaması da bu hakikatin ve mucizenin en somut göstergesidir. Hz. Peygamber’den bu tarafa mucizevi bir şekilde Müslümanların zihninde yer etmiş olan Kur’an’ı Kerim’in lafız ve manasıyla Allah’ın kelamı olduğu hususunda tereddüt uyandırabilecek söylemlerden uzak durmak bütün Müslümanların ortak sorumluluğudur." şeklindeki açıklamasıyla bu sorumluluğun Müslüman olan herkese ait olduğunun altını çizmiştir.

Mesele bu kadar netken diğer cemaatlerin sadece tartışmayı izlemesi oldukça düşündürücüdür. Diğer cemaatlerin bu konuda en azından destekliyoruz ya da ÖZTÜRK'ün iddiaları kabul edilemez demesi gerekmez miydi? Referandum ve Seçimlerde açıkça taraf belirten Cemaatlerin bu meselede suskunluğu kabul edilemez bir durumdur. Hz. peygamber sav e karikatür saldırısında fırtına kopartan STK ve basının da bu konuda sessizliğe bürünmesi ne kadar da "acınası" vahim bir durumdur.