Bir Beceriksizlik Hikayesi Aktörün Faktörleşmesi


Algıyı yönetemeyen oyun kuramaz, oyun kuramayan oynanan oyunun figüranı olmaktan kurtulamaz. Figüran ne kadar güzel oyun oynarsa oynasın kendine biçilen rolü aşamaz. Biraz felsefe biraz da sinema üzerinden giderek bu yazıma başladım. Özellikle son bir yıldır üzerinde sıkça durduğum, düşündüğüm konuştuğum bir mevzudur “oyun kuruculuk”. Bugüne kadar ister iktidar ister muhalefet cenahında olalım fark etmiyor sonuçta bu mevziler oynanan oyunun bir parçası olmaktan öte bir anlamı bulunmuyor. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da sanatçıları kabul ettiği bir ortamda “kültürel olarak iktidar” olamamaktan yakınmıştı. Erdoğan’ın kastı elbette kendi iktidarı değil “tarihsel” olarak “milli değerlerimizle” bütünleşik bir kültür oluşturmak, artık bize biçilen rolün dışına çıkıp tekrar aktör değil faktör olmaktı.

Elbette konuyu bu kadar derinlikte ele alacak değilim. Üzerinde durmak istediğim mesele en azından “gündem” oluşturabilme, gündemin aktörü değil bizzat faktörü olabilme meselesi. Sanki bir ara bunu başarıyor gibiydik. Sayın Cumhurbaşkanı yurtdışı seyahatine çıkarken ya da dönerken uçakta demeçler verir bir süre kamuoyu bu meseleyle iştigal ederdi. Fakat bunu daha yapamaz oldu. Artık algı yönetmede karşıt bir faktör oluştu. İktidarı sertliğe, kabalığa, statükodan taraf olmaya zorlayan bu politik tavır pişe pişe “yumuşak güç” olarak bumerang etkisi yaptı. Bir sihirbaz ustalığında gerçekleştirilen bu süreç “olağan mağdur”, ve buradan hareketle “yumuşak güç” e evrilen ve gittikçe de kuvvetlenen bunun karşısında ise aktörün faktörü aktör haline getirdiği olağanüstü bir süreç. Zaten hakimiyeti bir kaybettin mi faktörlükten aktörlüğe tenzil edersin.

Kendini “olağan mağdur” yapmak isteyen aktörün bunu gerçekleştirmesi için olağanüstü gayretine değil sadece şartları değerlendirmesindeki ustalığını konuşturması yetti. Şartları yerine getirip “olağan mağduriyet” üreten ustaca akıl, artık aktörlükten faktörlüğe terfi ettiğinden faktörün bunu anlayana kadar zaten ustalıkla yerine getirilen süreci kavrayamaması aktörü faktör yaptı. Kılıçtaroğlundan bahsediyorum evet, malum şehit cenaze törenine gidip ustalıkla şartları kullanan “olağan mağdurdan” yani. Ailenin rızası olmamasına rağmen veya buna hiç bakmadan törene dahil olması ve süreci iyi okuyup faktörü aktörlüğe tenzil ettirmesi ayakta alkışlanacak bir ustalık. Olay olduktan sonraki bütün tavırların acemiliği bu ustalığı daha da taçlandırması da işin daha bir başka “ustalığı”. Hadisenin faktörlerinin bir anda “savunma” cenahına savrulmaları “ama haber vermeliydi” gibi şaşkınlık “şah – mat” psikolojisi.

Rakibine güçsüz olduğun için değil onu önemsemediğin için yenilirsin. Bu bir hayat kuralıdır, sürekli belgesel izleyen bir belgesel izleyicisi olarak süreci tekrar tekrar zihnimde canlandırdığımda “acemilik” paçalarından akan faktörlerin nasıl da “aktör”e mağlup olduklarını acı acı gülerek izleyebiliyorum. Hadisenin bir zamanlar faktörü olanların “ama haber vermeliydi” şaşkınlığından hala kendilerini alamayıp “şah-mat” psikolojisi içerisinde “olağan savunma” mekanizmasını işletmeleri ve buna takılıp kalmaları aktörü çoktan faktör haline getirmişti bile. Cenazeye gökten gelmeyen aktör haksızlık yapmayayım belki bu kadar ağır bir olay yaşayacağını elbette bilmeyebilir. Fakat oradaki güvenlik görevlilerinin bu aktörü yok sayması “aklın” kabul edebileceği bir şey değil. Bu sadece “değersiz, önemsiz” sayma olarak açıklanabilecek bir kusura bakmayın “hafiflik”. Hadise patlak verdikten sonra aktörü faktöre götüren yolları elleriyle döşeyen faktörlerin, hadiseyi yönetebilselerdi aktörün mağduriyetiyle sonuçlanabilecek olay, aktörü aktör olarak bırakacak hafif sıyrıklarla faktörü kurtarabilecekti.

Eğer oyunun hakimiyetini kaybederseniz oyuncu olmaktan kurtulamazsınız. Oyun kurucu olmakla oyuncu olmak başka başka şeylerdir. Elbette oyun kurucu da yanlış yapabilir veya kurduğu oyunda bir şeyler ters gidebilir, demezler mi Bayım B-C-D planların nerede?