ŞÜPHESİZ DİN SAMİMİYETTİR


Dinimiz İslam, samimiyet üzerine kurulmuştur. Rabbimiz ile olan kulluk ilişkimiz, bu dinin tebliğcisi olan Efendimiz (sav) ile olan muhabbet bağımız ve hem bu din mensubu olan kardeşlerimiz ile olan ilişkilerimiz hem de Rabbimizin kulları olan insanlarla olan münasebetimiz hep samimiyet üzere olması bizden istenendir. Bu sebepledir ki, Efendimiz (sav) “Din, samimiyettir.” Buyurmuş, “kime karşı samimiyettir” diye sorulduğunda “Allah’a, kitabına, Peygamberine, Müslümanların kendilerine ve yöneticilerine karşı samimiyettir.” buyurmuştur Gönüller Sultanı (sav). “Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.” emri ile kulluğun samimiyetle ve hiçbir şey karıştırılmadan yerine getirilmesi, “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” buyrularak Hz. Peygamber (sav) ile münasebetlerimizin samimiyet esaslı olması, “Müminler ancak kardeştir” beyanıyla Müminlerin birbiriyle olan ilişkilerini kardeşane bir ilişki olduğu, Müminin tavırları ile alakalı olarak ise “Muhammed, Allah’ın Resûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip salih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.” Dikkat edilirse bütün bu beyanların ana konusu ilişkilerdeki samimiyettir.

Müminlerin davranış beyannamesi sayılabilecek Hucurat Suresi, tahlil edilecek olsa burada istenen ahlaki öğretilerin temelinin “samimiyet” eksenli olduğu görülecektir. Samimiyete aykırı Müminlerin davranışı ise kınanmış, bu şekilde samimiyet çağrısı yapılmıştır.Münafıkların inanç ve davranışlarındaki “samimiyetsizlik” sebebiyle en kötü kimseler olduğunu bize bizzat Rabbimiz haber vermektedir. “Doğrusu münafıklar Allah'ı aldatmağa çalışırlar, oysa O, onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, ne onlarla, ne de bunlarla olur, ikisi arasında bocalayarak Allah'ı pek az anarlar. Allah'ın saptırdığı kimseye yol bulamayacaksın. Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.”

Din ile samimiyet arasında bu ve benzeri ayetlerde işaret edildiği gibi çok sıkı bir bağ bulunmaktadır. Bu bağı kavrayamayan birçok kimse, bırakın samimiyetsizliği bir de din üzerinden kazanç temin etmeye kalkmıştır. “Yanınızdaki Tevrat'ı tasdik ederek indirdiğim Kuran'a, inanın; onu ilk inkar edenler siz olmayın, ayetlerimi hiçbir değere karşılık değiştirmeyin ve bile bile hakkı gizlemeyin.” İnsanoğlu o kadar ileri gitmiştir ki Allah’ın ayetlerini değiştirmeye bile kalkışma cüretini gösterebilmiştir. “Gerçekten, Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyi gizlemede bulunup onu az bir değere değişenler var ya, onların karınlarına tıkındıkları ancak ateştir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları günahlardan arıtmaz. Onlara elem verici azab vardır.” Bir de bunu sehven değil bile bile, isteyerek yapmıştır. “Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Onlardan bir takımı, doğrusu bile bile hakkı gizlerler.”

Dinimiz İslam, bizzat Rabbimizin ifadesiyle Rabbimizin himayesindedir. “Doğrusu Kitap'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.” Evet bu dinin ana kaynağı olan Kitab’ı değiştirmeye güç yetiremezler ama onun anlamını çarpıtmak suretiyle istismara kalkanlar da yok değildir. Daha Raşid halifeler döneminde bile Kur’an’ı istismar etmeye yönelik hareketlere maalesef rastlamaktayız. İnsanlar kendilerinin haklılıklarını vazgeçilmez ölçü olan Kur’an ile desteklemek istemişler bu da zaman zaman bir aldatma vesilesi olmuştur.

İslam dünyasının sınırları genişleyince farklı zihniyet ve inançtaki insanlar İslam ile tanışmış çoğunluğu gönülden İslam’ı kabul ettiği halde eski inanç ve düşüncelerini terk edememişlerdir. Bu sebeple daha İslamın ilk yılları diyebileceğimiz zamanlarda Hurufilik, batinilik gibi düşünce biçimlerine rastlamaktayız. Sahabe her ne kadar bu düşüncelerle mücadele ettiyse de bunların etkisini tamamen kıramamıştır. Özellikle dini araç olarak kullananların Hurufi ve Batini anlayışlara sığınarak, insanları dinin hakikatlerinden koparıp kendi zihniyet dünyalarına hapsetmişlerdir. Hatta Hz. Peygamber (sav)’in son Peygamber olduğu açıkça ifade edilmesine rağmen bu batıni anlayış kelime oyunlarıyla daha Hz. Ebubekir (r.a) döneminde Peygamberlik iddiasında bulunmaya başlamış, maalesef Müslüman oldukları halde bu kimselere tabi olan bir çok kimsenin de varlığı bilinmektedir.

Özellikle din istismarcılarının menfaatleri karşılığında nasıl bir tahrifata giriştiklerini, işi ayetleri satma pahasına kadar götürdüklerini belirttikten sonra din istismarcılarının Mehdilik gibi özel dinsel statülere talip oldukları da bilinen bir gerçektir. İlk dönemlerde Şia’nın İmamet üzerinden oluşturduğu din istismarı tezgahı, Mehdilik, Allah ile iletişimde bulunma, bazı ibadetlerin kaldırıldığını iddia etme gibi sahtekarlıkları da beraberinde getirmektedir. Özellikle Mehdiyet iddiası din istismarcılarının başvurduğu yaygın bir yöntemdir. Bunlara göre Allah ve Rasulü ile özel iletişim kuran, Kainatı idare eden, özel kuvvetleri olan kısaca kendisine Mehdi denen çete başı ve onun etrafındaki düzenbazlar, dini istismar ederek menfaat, sosyal statü, makam vb. elde etmekte, masumane duygularla cahilce pek çok kimseyi de kendi çukurlarına düşürmektedirler.

 

Samimiyet teste tabi bir husus değildir elbette fakat istismar teste tabi bir durumdur. Bu sebeple insan varlık sebebi olan dini çok iyi bilmeli ve bu hususta çok dikkatli olmalıdır ki bu tip hareketlerin mağduru olmasın. Dinin temel din bilgisi denilen kısmı çok iyi bilinmeli, bir daha bu tip hadisler yaşanmaması için gerek ferdi gerekse kurumsal olarak gerekli tedbirler alınmalıdır. Bunun yolu da doğru din bilgisi elde etmekten geçmektedir.