TOPLUMUN FELAHI ANCAK DİYANETİN ISLAHIYLA MÜMKÜNDÜR


TOPLUMUN FELAHI ANCAK DİYANETİN ISLAHIYLA MÜMKÜNDÜR

Din görevlisinin toplum içerisinde, okuduğu Kur'an ve ezanlarla insanların gönlüne, ruhuna dokunarak huzur vermek, verdiği eğitimle dini ve sosyal açıdan insanları bilinçlendirip eğitmek, yaşantısıyla bütün topluma rol model olmak ve dünya sınavını kazanmalarına yardımcı olarak ahret yurduna hazırlamak gibi son derece kutsal, önemli, hassas ve mesuliyetli bir görevi vardır.

Böyle kutsal bir görevi icra eden din görevlilerini, adeta belli ritüelleri yerine getiren bir devlet memuru gibi görmek, bulunduğu cami ve müştemilatını beklemekle görevli bir bekçi muamelesi yapmak, laik siyasetin etkisiyle hazırlanan mevzuat ve yönetmeliklere dayanarak onu toplumun gözünde değersizleştirecek şekilde teftiş edip rencide etmek sadece din adamına değil, aynı zamanda bu dine karşı da en büyük hürmetsizlik ve saygısızlıktır.

Bununla birlikte, elbette din görevlilerinin tamamının her haliyle mükemmel olduklarını söyleyemeyiz. Yaklaşık 150 bin personeli bulunan bu kurum içerisinde, bütün samimiyetiyle elinden geleni yapmaya çalışan "din gönüllüleri" olduğu gibi, bu mesleğe hiç yakışmayan ama bir şekilde kısır ve güdük mevzuatlara uyarak bu kuruma yerleşmiş olan "din tüccarları" da vardır. Hatta az sayıda olmakla birlikte bu tüccarlardan bir kısmının, camiye neredeyse Cumadan Cumaya uğradığı ve imamlık mesleğini ticaretini yaptığı işin yanında ek bir iş olarak gördükleri de acı ama gerçek bir vakadır. İşte bu sorun, küçük bir vaka gibi görünse de Diyanet camiasının bütün hayırlı ve faydalı işlerini toplum nazarında bir anda değersizleştiren en büyük problemimizdir.  

Bir çuvaldaki çürük patateslerin sayısı her ne kadar az da olsa, kokusu bütün çuvalı berbat ettiği gibi, bu tür din tüccarlarının sayısı az olmakla birlikte maalesef bütün din gönüllülerini zan altında bırakmaktadır. Teşkilatımız personelinin toplum nezdinde hak ettiği imaja sahip olamamasının, bir devlet memuru, bir cami bekçisi muamelesi görmesinin tek sebebi elbette sadece çuvaldaki bu çürük patatesler değildir. Kuruma din görevlisi alırken yapılan hatalar, personel eğitiminde etkili ve ciddi bir "din görevliliği formasyonu" verilmemesi, camilerin nüfusa oranla dağılımındaki sıkıntılar, atama ve nakillerdeki usulsüzlükler de bu sorunun sebepleri arasında sayılabilir.  

İşin daha kötüsü, bu tür sorunlar biliniyor olmasına rağmen, mevzuat ve yönetmeliklerin de bu sorunları çözmede ve ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı görülmesine rağmen değişiklik ve yenilik yapmaktan ya çekiniyor ya da hep kısa vadeli çözümler peşinde zaman harcıyoruz. Emin olun kurum içerisinde bu tür sorunları çözebilecek, fikir üretip uygulayabilecek kabiliyette nitelikli personellerimiz var. Yeter ki, bu tür idealist din gönüllülerine görev ve sorumluluk verilsin. Ancak şu da bir gerçektir ki, toplumda din görevlisinin imajı ve adeta kronikleşmiş sorunlar öyle bir kaç kişinin çabasıyla kalıcı olarak düzeltilemez. Kalıcı bir çözüm için sadece din görevlilerini değil, kurumun bütün yapısını kapsayan bir değişiklik gerekmektedir. 

Bu amaçla öncelikle, Diyanet İşleri Teşkilatında radikal ve köklü bir değişikliğe gidilerek; devlet sistemi içerisinde, kendi başkanını kendisi seçen "özerk bir yapı", bütün İslam dünyasını kapsayan "bir ümmet vizyonu", bilgi ile birlikte, kalbi ve ruhu da çalıştıran "bilgelik eğitimi" ve kendinden ziyade toplumu düşünen "idealist din gönüllüsü" kavramları üzerinde kafa yormak zorundayız.

Özerk bir yapı, ümmete uzanan bir vizyon, bilgeliğe ulaştıran bir eğitim ve idealleri olan din gönüllüleri karşısında çözülmedik hiç bir sorun kalmayacak, çürük patatesler kendiliğinden kaybolacak, yapılan hizmetlerle toplum gelişecek, gelişen toplumun din adamına ve dine hürmeti artacak, dine hürmet arttıkça huzur, bolluk ve bereket olacak ve neticede ülkemiz, milletimiz ve ümmet felaha kavuşacak inşallah.