BİR SEVDADIR ŞEHADET
Mikail Miral

Mikail Miral

BİR SEVDADIR ŞEHADET

Vatanımız Türkiye’nin en uzun sınır komşusu Suriye yıllardır iç huzuru bozulmuş, zalim yönetim tarafından masum binlerce insan öldürülmüş ve yüz binlerce insan da bu savaştan kaçarak ülkemize sığınmıştır. Daima mazlumlara uzanan el olan ülkemiz bu trajediye diğer dünya devletleri gibi sessiz kalmamış, mazlumlara adeta sığınak olmuş onları bağrına basmıştır. 3,5 milyonun üzerindeki sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkemiz savaşın yaralarını böylece sarmaya çalışmış bu çaresiz çoluk çocuk yaşlı insanlara yurt olmuştur. Bu şekilde gelip sığınabilen insanlar olduğu gibi gelemeyen ve bombaların altında imdat isteyen yüz binlerce masum da kahraman ordumuzu muazzez devletimizi yardıma çağırmış; tarih boyunca mazlumun hamisi olan ülkemiz bu yardım çığlıklarına ilk önce diplomatik gayretlerle karşılık vermeye çalışmış fakat halkına bomba yağdıracak kadar canileşen Esad rejimi, bu barışçıl diplomatik çabayı anlamamış üstüne halkına karşı daha şedit harekatlar düzenleyerek ülkesini adeta kan gölüne çevirmiştir.

Muazzez Devletimiz bu manzara karşısında göstermiş olduğu diplomatik çaba karşılık bulmayınca hem oradaki mazlumlara umut olmak hem de sınır güvenliğini sağlamak üzere Suriye’ye askeri harekat düzenlemiş ve düzenlemeye devam etmektedir. En son mübarek Reğaib gecesinde ellerin duaya açıldığı esnada hain rejim askerleri 33 askerimizi hunharca şehit etmiş bunun üzerine kahraman ordumuz Bahar Kalkanı operasyonu ile gerekli cevabı vererek rejim kuvvetlerine ağır zaiyat verdirmiştir. Halen sıcak çatışmanın sürdüğü bölgede kahraman ordumuz elinden gelen bütün çabayı göstermektedir. Allah yardımcıları olsun. Diyanet İşleri Başkanlığımızda bütün camilerimizde sabah namazı öncesi Fetih suresi okutarak kahraman ordumuza dua desteği yapmakta siz değerli vatandaşlarımızı bu vesileyle camilerimize davet etmektedir.

Bu haftaki yazımızda bu gelişmelerden yola çıkarak Vatan nedir ve Şehit ne demektir sorularına cevap vermeye çalışacağız.

Vatan; insanın halen  üzerinde yaşadığı, geçmişin acı ve tatlı hatıraları ile avunduğu, istikbâle ümitle baktığı, kısacası her üç zamanı da idrak ettiği bütün bir mekandır. Bir toprak parçasının vatan olabilmesi kolay değildir. Yüzlerce yıl yurt edinilen, uğrunda şehitler verilerek kanla yoğrulan toprak parçası vatandır. Uğrunda can verilen ve üzerinde bir medeniyet kurulan yerdir vatan. Yoksa uğrunda kan akıtılıp can verilmeyen toprak parçasının adı vatan değildir. Ünlü şâir Mithat Cemal KUNTAY, bu gerçeği şöyle dile getirir.

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa; Vatandır.

Atalarımız dünyanın en güzel ve bereketli topraklarını vatan olarak seçmişler ve bize emanet etmişlerdir. Bu cennet vatanı yüzlerce yıl ecdadımız canları ve kanları pahasına korumuşlar ve üzerine binlerce eser dikerek bir medeniyet kurmuşlardır. Bu vatanın, bu millete ait olduğunu camileri, türbeleri, çeşmeleri, sarayları, mezar taşları, hanları ve hamamları ile adeta tescil etmişlerdir. Öylesine ispat edilmiştir ki, her karış toprak kanla yoğrulmuş, masum yuvalara namahrem eli değmemesi için milyonlarca can feda edilmiş, ırmaklar gibi kan akıtılmıştır. Bu vatanın mübarekliğine dikkat çeken Mehmet Akif mısralarında şöyle der:

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!

Canı cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

 

Vatan şâiri Namık Kemal ünlü “vatan” makalesinde; en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün insanların, bağlanılan muhtelif şeylere karşı beslediği hissiyat ile vatan sevgisini birleştirir ve şöyle der:  “...Henüz memede olan süt çocukları beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, gençler geçimlerinin temin edildiği yeri, ihtiyarlar, yalnız kaldıkları köşelerini, evlat anasını, baba ailesini ne türlü duygularla severse, insan da vatanını o duygularla sever.”

Bunun niçin böyle olduğunu ise arka arkaya tekrarladığı “insan vatanını sever” şeklindeki hüküm cümlelerini takiben şöyle izah eder:

“İnsan vatanını sever; Çünkü, Allah’ın insanlara bahşettiği şeylerin en azizi olan hayat, vatan havasını teneffüsle başlar. Bir diğer ifadeyle; vatanı olmayan, kendisine Allah’ın ihsan ettiği şeylerin en azizi olan hayattan yeteri kadar zevk alamaz. Demek ki, hayatın gerçek anlamıyla lezzetine varabilmenin ilk şartı, vatana sahip olmaktır.

İnsan vatanını sever. Çünkü Allah’ın bağışladığı şeylerin en parlağı olan nazar, göz, dünyaya ilk baktığı zaman, vatan toprağını görür. Onun için vatanını sever.

İnsan vatanını sever. Çünkü etrafına baktıkça, her köşesinde geçen ömrünün, geçmiş hayatının hazin bir hatırasını, taşlaşmış, taş kesilmiş gibi görür.

İnsan vatanını sever. Çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaati, vatan sayesinde ayakta kalabilir.

İnsan vatanını sever. Çünkü, varlık sebebi olan atalarının sakin mezarlığı ve ömrünün neticesi olacak evladının meydana geleceği yer vatandır.

İnsan vatanını sever. Çünkü, vatan çocukları arasında dil birliği, menfaat birliği ve birbirine fazla alışmış oldukları için bir gönül yakınlığı ve fikir kardeşliği hasıl olmuştur. O sayede bir adama; dünyaya göre vatan, oturduğu şehre göre kendi evi hükmünde görünür.

İnsan vatanını sever. Çünkü, vatanda mevcut olan hakimiyetin bir kısmının hakiki sahibi bizzat kendisidir.

İnsan vatanını sever. Çünkü vatan, bir galibin kılıcı veya bir kâtibin kalemi ile çizilen belirsiz hatlardan ibaret değildir. Vatan, millet, hürriyet, menfaat kardeşlik, tasarruf, hakimiyet, ecdada hürmet, aileye muhabbet, gençlik hatırası gibi birçok ulvî hislerin bir araya gelmesinden hasıl olmuş mukaddes bir fikirdir.” 

 Dünyada, namus ve şerefimizi koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak, ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Dini görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkün olur. Bu sebeple Yüce dinimiz vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır.Vatanı korumak hem dinî hem de milli bir görevdir. İnsanın kişiliğine ehemmiyet veren ve onu her yönden korumak için kurallar koyan dinimiz, insanın hak ve hürriyetlerini garanti altına almayı ve barışı gaye edinmiştir.  İslam Dîni, hiçbir insanın ezilmesine ve baskı altına alınmasına izin vermez. Düşmanlara karşı çarpışmayı emretmesi de, tamamıyla temel hak ve hürriyetlere saldırıyı ortadan kaldırmayı, adaleti ve hakkaniyeti yeniden kurmayı hedeflemesindendir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Sizinle savaşanlara karşı, Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah, aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara 2/190)

Buna göre vatanımızı korumak Rabbimizin emridir. Dinimiz zorunlu olduğu hallerde savaşmayı, sevabı çok bir ibadet olarak göstermiştir. Savaşta da kurallar koymuş, aşırılıkları kesinlikle yasaklamıştır. Savaşta, Müslümanların dışında hiçbir millet, hukuka uygun davranışlar içinde olamamıştır.

Biraz önce de belirttiğimiz gibi, savaş, insanların yaşayışında arzu edilmeyen fakat millet hayatında bazen kaçınılması mümkün olmayan bir olaydır. Savaş için hazırlıklı olmayan, gerektiğinde vatanı, istiklal ve hürriyeti için maddî-manevî bütün varlıklarını veremeyen milletler, tarih sahnesinden silinmeye veya esâret altında yaşamaya mahkumdur. Bu  itibarla  istiklal ve hürriyetimizi korumak için her bakımdan güçlü ve muhtemel bir düşman saldırısına karşı her an hazırlıklı olmaya mecburuz. Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez” ( Enfal, 8/60)

İşte bütün bu gerçekler göstermektedir ki yeri ve zamanı geldiğinde insanın en değerli varlığı olan canı, en mukaddes değer olan din ve dinin yaşam ortamı olan vatan uğrunda seve seve feda etmek gerekir. İşte bu muazzez duygularla yetişen Türk Gençliği nazarında asker olmak, Adam olmak demektir ve bu necip milletin her bir evladı bilir ki “Her Türk asker doğar”.  Bu sebepledir ki kahraman ordumuzun nefer ilanlarına yüz binlerce genç başvuruda bulunur. Çünkü bu vazife o kadar kutsaldır ki; Rahmet elçisi “Cennete giren hiç kimse çıkmak istemez fakat şehit müstesna o Rabbinden gördüğü ikram ve izzet karşısında on kere dünyaya dönüp şehit olmayı isteyecektir” buyurmuş bu öğreti Türk gencinin ruhuna adeta nakış nakış işlenmiştir. Artık her bir Türk askerinin en büyük ideali mukaddesat uğruna terini ve kanını dökmek bu ulvi payeye erişmek olmuştur. Yaralanan bunca askerden hiç biri cepheden geri kalmak istememiş ve döndükleri cephelerden şehadet şerbetini yudumlayarak evlerine gelmişlerdir.  Allah cümlesine rahmet eylesin. Yazımızı istiklal şairinin şu dizeleri ile bitirelim.

Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

 

 

Son Yazılar